O, meslek hayatı boyunca farklı mecralarda, fakirlerin, ezilenlerin, işçilerin öykülerini anlatmıştı. İşte bu yüzden hepimizle, başka filmlerde, dizilerde, oyunlarda rastlayamadığımız türden organik bir bağ kurmayı, farkına vardırmadan, benliğimize işleyen imgeler yaratmayı becerebilmişti. Çünkü o aynı zamanda bir sosyologtu ve hareketli görüntü sanatlarının aslında bir tür toplum mühendisliği olduğunu herkesten iyi biliyordu. Umur Bugay’ın kaleminden çıkan hiçbir işi izledikten sonra istismar edildiğim, avutulduğum hissine kapılmadım. Onun her yapıtı, izleyicisiyle doğrudan iletişime geçtiği, oturma odalarına misafir olup bir çay içtiği, sıcak bir sohbeti başlattığı dostluklara dönüştü.
Bugün televizyonlarda yayınlanan, milyonlarca kişi tarafından izlenen dizilere baktığımızda böyle bir duygunun yanından yöresinden bile geçemediğini üzüntüyle gözlemliyoruz. Hiç kimse bir önceki sezonun rating rekorları kıran dizilerini hatırlayamazken Umur Bugay’ın imzasını taşıyan birçok televizyon projesi halen hafızalardaki tazeliğini koruyor. Televizyon sektöründeki ürünlerin kalitesinin sıklıkla sorgulandığı şu günlerde, Umur Bugay gibi ustalara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu çok açık.
ÖZGÜR ŞEYBEN